Bir İstanbullunun Gözünden Yalıkavak ve Palmarina

Bodrum Rehberi
Gökçe Devecioğlu
Bodrumluculuk

Bunca yıldır Bodrum tatilcisiyim, Yalıkavak‘a toplasanız üç kere, beş kere gitmişimdir.  Bodrum‘a benimle eş zamanlı olarak taşınan arkadaşlarım ise yarımadanın kuzeyini henüz görmemişler bile. Pazar günü için plan program yaparken, tüm “Gündoğan candır!” yakarışlarıma rağmen, Yalıkavak’ın şan-şöhretine yeniliyorum ve kendimi olmaktan korktuğum yerde, Palmarina‘da buluyorum!

Palmarina-fobia

Tesadüf bu ya, Yalıkavak‘a son yolumun düşüşü de Palmarina‘nın açıldığı sene. Tam gün batımı saatinde orada olduğumuzu ve “Türkiye’de miyiz? 😳 Emin miyiz? ” diye sorduğumu hatırlıyorum. Gerçek bir Avrupa güzeliydi, kabul ediyorum, ama o havalı hali bana hiç Bodrum hissi vermemişti. O günden sonra da Yalıkavak aklımda o hisle kalıverdi…

Çoğu turistgilin Yalıkavak denince anladığı tek şey haline gelen Palmarina, hatırladığımdan da devasa, hatırladığımdan da fena. Sanki Yalıkavak’ın en güzel yerinde, Bodrum’da yaşayan yabancılar için itinayla dizayn edilmiş olan, başlı başına bir şehir. Ne kadar büyük bir marinaysa, bir o kadar da gerçek bir alışveriş şehri. Tamam, Bodrum’da yaşıyoruz diye şımarmayalım… Palmarina, İstanbul’da karşılaşsak rahatlıkla şehrin en güzel noktalarından biri ilan edeceğimiz bir yer. Bodrum’a sığamayan İstanbullunun anında favorisi olacağından eminim, çünkü gerçekten filmlerden fırlamış gibi. Ama Bodrum mu ki?

 

İstanbullunun Yalıkavak Hislenimleri

Yıllarca yaşadığınız şehri bırakıp, başka bir hayat tarzı aradığınız bir yere taşınınca, o tadı bulamadığınız yerlere ön yargı kesiliyorsunuz. Kendi adıma, taşınmadan ve hatta taşınmak istediğimi bile ilan etmeden önceki Bodrum tanımım, “küçük bir sahil kasabası” klişesinin içinde, deniz kenarındaki tahta sandalyelerde, fonda nefis bir Ege müziğiyle gün batımı rakısı içmek. O hissi tanımlamamı isteseler, kullanacağım kelimelerin “mütevazi”, “naçizane” ve “samimi” olacağı şekilde. Önümde de mis gibi Ege ve kıyıda ufak tekneler olacak. Palmarina’daki birbirinden şekil yatların önünden geçerken tam olarak bunları düşünüyorum.

Tam “söyleyeceklerim bu kadar” demek üzereyken, Kız Kulesi’yle göz göze geliyorum! 😳 KIZ KULESİ! 😳 Onca yanına yaklaşılmaz mağaza ve şıkır şıkır mekan yetmemiş; oraya bir de Kız Kulesi replikası dikilmiş! Bardağı taşıran son damla diyorum, bana ÇOK ACİL bira lazım diyorum; Bodrum’da İstanbul’la karşılaşınca resmen ürperiyorum. 😖Kaç kaç kaç kaaaç.. 🏃

Yalıkavak Palmarina Kız Kulesi Replikası
“Biraz da İstanbul koyduk mu tamamız” diye düşünmüşler.

Çok da uzağa kaçmamıza gerek kalmadan özlenen “küçük sahil kasabası“na ulaşıyoruz. 😇 Tam da lüküs yatların bitip balıkçı teknelerinin başladığı yerde, tahta sandalyeli masaların arkasından nefis bir Yunan musikisi yükseliyor. 😍 “İşte bu yaa” diyerek Bodrum‘dan anladığımız kıvamda bir sahil yürüyüşü yapıyoruz. Yazın şezlonglarda sere serpe güneşlenen insanların olduğu yerde şimdi iki neşeli genç kızımız denize ayaklarını sokarak bakkal biralarını yudumluyorlar. Etrafta balığını yiyen, kahvesini içen, sakin sakin gazetesini okuyan, Pazar demlenmesine başlamış, az kokoş insanlar var. Her şey yeniden olması gerektiği gibi, yani Bodrum gibi oluyor.

Yürüyüşün sonunda kulağımızda hala Ege ezgileri olduğundan, o demin önünden geçtiğimiz sahil kasabası meyhanesine oturup, öğlen rakımızı gün doğumuna bağlamaya karar veriyoruz. Yeniden Bodrum’da olduğumuz için ne mutluyuz…

Hayat bu ya, kafamızı kaldırdığımızda Beyoğlu‘nun sevdiğim sayılı meyhanelerden biri olan Latife Hanım‘ın tabelasını görüyoruz.

Yorumsuz… ☺️

Gökçe Devecioğlu
Galatasaray Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Reklam yazarı. 7 yıldır Bodrum'da yaşıyor, Bodrum hakkında yazıyor. Müziğe, güneşe, kitaplara ve değişime inanıyor. Kahkaha desibeli yüksek insanları seviyor. Hayatı film sanıyor.